Dr. Yaşar KALAFAT


Köstekli Yörükleri Halk İnanmaları(1)

Batı siyasi oryantalizm çalışmaları Türklüğü oluşturan toplum kesimlerinden her defasında Türklüğün dışında yeni bir etnik kimlik oluşturma gayreti sürdürürken Yörük Türklerini de istismar etmeğe kakmaktan geri durmamıştır.


 

Yaşar Kalafat(2)

 

 

GİRİŞ:

 

Bu araştırma, dünya Yörük Türklerinin halk inanmalarını, izlenilen metot gereğince bölge bölge ele almak, Yörük halk inançları kültürünü tüm zenginliği ve özellikleri ile bir arada görebilmek, karşılaştırmaları farklı Yörük vasatlarından derlenmiş bilgilerden hareketle Türk halk inançları kültüründen yola çıkılarak mitolojik ve sofistik derinliklere ulaşabilmek için yapışmıştır.

Köstekli Yörükleri çalışması, Muğla ve çevresi Yörükleri konusunda yapılması sürdürülen birkaç çalışmadan birisidir.

 

METİN:

Kötekli, kuruluş yeri itibarıyla  Muğla merkezin hemen 6 km güneyinde, Karabağlar´ın güney kıyısına  kurulmuştur.

Karaman Valisi Vezir Ali Paşa tarafından İç-el Livasında Ermenek kazâsı dahilindeki Bey-çayırı mahalline yerleştirilen İç-el Yörükleri Cemâatleri (Kara Hacılu, Tireli, Hamzalu, Kuru-in cemâati (nâm-ı diğer Köteklü), Gedavlar, vd.), yerlerini terk ederek Teke, Hamid ve Aydın Livâları karyelerine yerleşmişlerdir. Ayrıca, söz konusu Yörük cemâatlerinden bazılarının Biga, Karesi, Muğla, Bolu, Ankara ve Çankırı sancaklarındaki kasaba ve köylere de yerleştiklerini 1718 tarihli bir emr-i şeriften öğrenmekteyiz

Köyün ileri gelenlerinin beyanlarına göre de bu köy Yörük köyüdür ve Hacıaraplar ile Köse İbrahim adlı iki aileden kurulmuştur.

Muğla bölgesinde yaşayan Yörükler;  daha çok besledikleri  hayvanlara bağlı olarak Karakeçili, Kızılkeçili, Sarıkeçili, Karatekeli, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Çepni vb. adlar alırlar. Türkmen/Oğuz boylarının pek çoğunun adının köylerde yaşaması bölgenin karakteristik özelliğidir.

Yörükyürü(mek), yörü(mek),  kelimesinden türetilmiştir. Bu haliyle, Yörük,  “yürüyen”, “göçen”, “göçebe” veya “yarı göçebe”  olarak yaşayan insan demektir.  Terimin ilk anlamı göçebe yaşayış tarzı ile ilgili olsa da zamanla “göçebe” yaşayıştan ayrılmış, toprağa bağlanmış, köylüleşmiş, hatta kentlileşmiş insanların bir bölümü, atalarının yaşayış biçiminin adı olan “Yörük”  sözünü kendilerine sıfat olarak kullanmaya devam etmişlerdir.(3)

 

 /resimler/2022-1/3/0957190720926.jpg

Muğla Yörüklerinde  keçi başta olmak üzere, koyun, deve ve at önemli bir yer tutar. Günümüzde yapılmakta olan Deve güreşi, Rahvan at yarışı ve boğa güreşleri bu yaşayış ve kültürün bakiyeleri ve yansımalarıdır. Tespitlerimize göre; u sayı sanılandan da çoktur.  Konya, Karaman, Kütahya, Adana, Antalya, Denizli, Aydın, Malatya, Adıyaman, Erzincan vb. bölgelerden  gelip Muğla bölgesine yerleşen  çok sayıda Türkmen/Yörük vardır. Bunların bir bölümü  önce Konya ´Karaman´a, daha sonra Denizli Tavas´a, oradan da Muğla Yörük/Türkmenleri  arasında, Menteşe Beyliğinin kurulması sürecinde gelen Türkmenlerden başka da gelenler olmuştur. Bölgesine  yerleşmiştir.(4)  

Muğla bölgesi Yörüklerinin  bir bölümünün kışlağı Gökova bölgesi, bir bölümünün ise Milas bölgesi olmuştur. Bunların yine bir bölümünün yaylakları Sandras dağı eteği olurken, bir bölümünün yaylağı Düzen olmuş; Yazlak olarak ise Sandras dağı, Tavas-Kale  bölgesi, Yemişendere bölgesi tercih edilmiştir. Bağ bozumu zamanında Karabağların güzlek olarak kullanıldığı da hatıralar arasındadır.                                       

 /resimler/2022-1/3/0958001536295.jpg      

Yörük kavramının içinde büyük oranda Oğuz/Türkmenler olmakla beraber, Kıpçak, Karluk vb. Türk soylu halklar yanında Moğol vb. soydan halklar da vardır.  Osmanlı arşiv belgelerinde görülen Yörük Türkmeni, Yörük Ekradı, Türkmen Yörüğü  vb. ifadeleri bunun göstergesidir. Yörük kavramı zamanla yapılan işe ve hayat tarzına bağlı olarak yaygınlaşmıştır.

Tavas, Kızılhisar, Atkuyruksallamaz, Akdağ, Göktepe ve Sandras dağı etrafında yaylayan Yörükler Muğla´nın  özellikle Dalaman, Köyceğiz, Gökova, Milas, Mumcular bölgelerine yerleşmişlerdir. Muğla merkez köylerinde de bu yerleşmeler görülmektedir.(5)

Kötekli Yörüğü varmış. Bu Kötekli Yörüğü Hacı Araplar Yörüğü´yle birlikte buraya yerleşmiş. O yüzden buraya kötekli demişler. (6) (Altaş 1934). Eskiden Hacı Araplar lakabı da kullanılıyormuş. (7) (Baydur 1952)”.

Geçmişte üşütme gibi hastalıkların tedavisinde  çocuk ya da büyük kim olursa, genelde  hamur, yumurta gibi sıcak şeylerin vurulduğu belirtilmektedir.  Bunun yanında özellikle tarhana çorbasının tedavide kullanıldığı anlaşılmaktadır. Unlu mamullerin sıcak bir şekilde, bez üzerine yaygınlaştırılmak suretiyle karna bağlanması üşütmede en çok kullanılan tedavi yöntemidir.  Karın ağrısına hamurluk denir. Hamurluk denmesinin en belirgin sebebi tedavide en çok hamurun kullanılıyor olmasıdır.  Hayvanın ince bağırsağından alınarak yapılan ve adına  “çöz” denilen ilacın da vurulduğu ifade edilmektedir. Hastaları iyileştirmek için tarhana yakısı vurulduğu, kekik, nane-limon kaynatılıp içirildiği de olur. Tedavide ısıtılan tuğla veya kiremidin sıcak bir şekilde ayak altına  konulması uygulaması da görülmektedir.

Çocuk Hastalıkları

Rahatsız olan çocuklara hamur vururuz.  Akşamdan sabaha kadar çocuk iyi olur. Hamurun içine un, filiskin, kına, soğan katıp ılık suda yoğururum; bezin üstüne koyar, çocuğun göbeğine  sararız. Bunu genelde üşüten çocuklara yapılır, buna “doluk” denir.    Doluk için üç kere  “Ihlas”,  bir kere “Elham” okunur. “İzin Allah´tan, itikat senden” diyerek  çocuğun göbeğine konur. Sabahleyin annesi karnından  alır.  Çocuk hasta olursa kuşburnu (itburnu) ağacının çubuğu ortadan yarılır ve  çocuk bu yarılan yarden geçirilir. Çocuk kesilmiş çubuktan geçirildikten sonra, çubuk iplerle sıkıca bağlanır.

Bu uygulamadaki ağaç dalının yarığından geçirme adeta Delikli Taş´ın deliğinin bir tarafından diğer tarafına geçirme uygulaması gibidir.(8) Deliğin güvensiz yanından çocuk güvenli yana geçirilmiş olmaktadır. Dada sonra dalda açılan yarığın bağlanması ise tipik bir bağlama uygulamasıdır. Kurtağzı bağlama veya damadı bağlama işleminden farklı değildir. Bağlama bir engelleme işlemidir. Ak niyet de içerir kara niyet de içerebilir. Samsun-Lâdik Salurlarında Yarımlık Tekke/Fıtık Tekkesi, Fıtık Ocağı olarak bilinen bir mekânda bu uygulama kutlu olduğuna inanılan başka bir ağaç cinsinde yapılmaktadır. Dikine yarılan ağaçtan hasta geçirildikten sonra ağaç bezle bağlanır  yırtık tutar ise hasanın şifa bulacağına inanılır. Bu esnada Hüseyin Dede´nin yüzü suyu hürmetine şifa istenir. Benzeri bir Fıtık Ocağı da Afyon Samandağ- Kırca Türkmen köyünde vardır.(9) Halk inançlarında inanç içeriği ve uygulama yöntemi bakımından Yörük ve Türkmenler bir fark yoktur. Şıfa Allah´tan dilenilir. Ocaklı´ya Allah´ın bir lütfunun verilmiş olduğuna inanılır. Tespit halk inanmalarında yer etmiş olan  Ağaç kültü ile izah edilebilir.

Kesme

Nazar değmiş kişilere uygulanan bir tedavi yöntemidir. Nazar değmiş kişi yere yatırılır ve üzeri kırmızı/al bir bezle örtülür. Kesmeyi yapacak kişi, büyük bir bıçağı, hastanın boynundan başlayıp ayaklarına kadar dua ederek hafif  hafif bastırır.  Kesmeden sonra hasta iyileşecektir. (10)   Bu uygulamanın farklı şeklini Doğu Karadeniz halk inanmalarında ölçme olarak yapmaktadırlar. Esme, ayırma, kparma büyü uygulamalarında da kendi formatında yer almaktadır. 

Kurşun Dökme

Kişinin rahatsızlığını gidermek veya hafifletmek için uygulanan bir tedavi  yöntemidir.    Kurşun dökme genellikle nazar değmiş kişiler için yapılır. Kurşun dökmede Tavanın içine bir miktar kurşun atılır ve ateşte eritilir. Ateşte eritilen kurşun suyun içine dökülür ve katılaşır. Katılaşan kurşunun aldığı şekle göre hasta  hakkında yorum yapılır. Kurşun dil şeklinde ise kişiye sözle nazar değmiştir. Kurşun göz şeklini almışsa kişiye, birisinin bakışından nazar değmiştir. Kurşun döken kişi hastanın iyileşmesi için dua eder. Kurşun dökmeyi ehli olandan başkası yapamaz(11) Kurşun dökme uygulaması Anadolu halk inançlarında oldukça yaygındır. Dil nazarı ve göz nazarı şeklindeki tespit ile biz ilk defa karşılamış oluyoruz. Halk inanmalarında kişioğlu, günaha buluştuğu her organı ile  sorumludur. Beherinin hesabını vermesi gerektiği inancı vardır. Kırsal kesimde hala abdest alınırken beher organ ile yapılmış  haram, günah için ayrı ayrı tövbekâr olunur, bunlarla yapılabilecek  günahlardan korunmak için dua edilir.

Anadolu genelinde kurşun dökülecek kimse oturtulur, çok kere başına bir şey örtülür onun hemen önünde başı izazından aşağıya doğru erimiş kurşun içerisinde bir miktar su bulunan bir tabağa dökülür, kurşunun alacağı şekle göre nazara sebep olan amil yorumlanır. Geçmişte kurşun dökme gibi Erzurum halk inanmalarında mum dökme uygulaması da vardı. Bu defa kurşunun rolünü eritilmiş bal mumu alırdı. Yün teşiğinin deliğinden eritilmiş bal mumu  tabaktaki suya dökülmüş olurdu.(12)

Ruhsal Hastalık

Birkaç örnek vermek gerekir ise, Yörüklerde psikolojik sorunları olan kimselere muska yazdırma uygulaması vardır. Bazı hallerde Allah´a inanıp muska konusuna pek itibar etmeyen veya muska yazacak kimseyi bulamayanlar Türkçe ve Latin harfleri ile  Allah´tan şifa dileyen ifadeler yazarlar hasta olan kimse olup bitenden habersiz inandığı için şifa bulduğuna inanılır. (13)

Tuzlama

Yeni doğan bebeklere uygulanan bir tedavidir. Bebeğin bütün vücudu iyice
 ovularak tuzlanır. Tuzlama ile bebeğin birçok hastalıktan korunmuş olacağına inanılır.(14) Halk Tababetinde tuz görünen ve görünmeyen bozuculara karşı genel koruyucu olarak bilinir. Tuz nazardan korunmak için de bakterilerden haşerelerden korunmak için de kullanılır. Gelinin başı üzerinde kem gözlerden korunmak için tuz kırılırken  akşamdan sonra eşiğin dışında düşen kimsenin bir şeye uğramaması için de  düşülen yere şeker veya tuz şerbeti dökülerek saçı yapılır.

Yılan sokması

Yılan insanı sokar ve ters dönüp ölürse, bütün zehrini akıtmış demektir. Yılanın soktuğu kişinin zehirlenme ihtimali yüksektir.(15)  Ters inançmotifi de halk inanmaları kültüründe bir kültür kotudur.

Zatürre (Pınta)

Pınta hastalığı varsa tavuk sarardılar. Pınta hastalığında bağrınla sırtın ağrır. Tedavi için  köy tavuğunu keserler, kesilen çiğ tavuğu döverler üstüne baharat atıp hastanın üstüne koyardılar, yorganla da üstünü örtüp terletirdiler. Şimdi bu hastalığa zatüre deniliyor.(16)

Kötekli´de tabiat olaylarının bilinen adı dışında başka adı bulunmamaktadır.  Kötekli´de yağmurların değişik adlandırmaları vardır.  Bunlardan biri pisin pisin, ikincisi seğmeni, diğeri ise  ahmak ıslayan yağmuru olarak nitelendirilir.  Çok şiddetli geçen kışa  kara kış denilir.  İlk baharda cemrelerin düştüğüne inanılır. İnanmalara göre, cemre ilk önce havaya, sonra suya, en son da toprağa düşer.  İlkbaharda güneyden esen ılık rüzgâra kış yeli denir.(17)

Kötekli´de, geleneksel uygulamada nevruz kutlaması yoktur. Ancak hıdırellezin ritüel önemi büyüktür. Hıdırellez  bir tür mevsimsel dönüşümün adı olarak görülür. Anlatmalara göre  geçmişte kış ayları çok daha serttir,  damlardan akan buz sarkıtları vardır ve yağmurlar  çok daha boldur.(18)

Geçmişte saat tahminleri genel olarak güneşin durumuna,  gölgeye göre hesaplanmıştır.  Evin gölgesi, insanın ayakta dikildiği zamanki hali zamanı hesaplamak için bir yöntem olarak kullanılmıştır.(19)

Ad bebeğe verilirken  kulağına  adının okunması geleneği vardır, ancak son dönemlerde bu gelenek iyice zayıflamış, kaybolmuştur.(20) Bebeğe ismi koyulurken sağ kulağına ezan sol kulağına ismi üç defa söylenilerek gamet okunur.(21) Ad toyu, ilk diş, ilk adım, ilk traş  uygulamalarında olduğunu birer minik toy olarak bilinirler.

Bebeğin kırklanması sırasında özel bir ritüel yapılması gelenektendir: Bebek 40 günlük olunca 40 tane taşı su içinde kaynatılır. Bu su ile çocuk yıkanır. Kırk suyunun temiz bir yere dökülmesine itina  gösterilir..(22)

Kırklamak  milli ve dini kültüründen kavşağında mitolojik ve tasavvufu boyutu da olan bir uygulama biçimidir. Kırklamak, paklamak anlamında da kullanılır. Doğumun olduğu gibi evliliğin kırkı ve ölümün kırkı da yapılır. Annenin kırkı yapıldıktan sonra o su ile bebeğin kırkı yapılır. Kırk suyuna taş konulduğu gibi kırk sayısı ile belirlenmiş para ve benzeri gibi şeyler de koyulur. Çok yerde kurutulmuş kurban gözü  veya  keza kurutulmuş kurt gözlü de koyulur.(23)

Türk kültürlü halkların halk inanmalarında  Kırk  Acar Tası gibi beherinde  Allah´ın bir esmasının bulunduğu sembolik kırk anahtar bulunan taslar kullanılır.(24) Bebeğin kırkının diğer canlıların kırkı ile karışmaması için Türkçe özel okumalar yapılır.

Doğumun, evliliğin ve ölümün kırkı arasında bağlantı ve korunma yöntemlerinin olduğuna dair çalışmalar yapılmıştır. Kırklı anne ve kırklı bebeklerin arasında basma basılma olabileceği gibi basılmadan korunma ve hastalığından kurtulma yöntemlerine dair de inançlar vardır.(25)

İnsanların kırkı, hayvanların kırkı ve bitkilerin kırkı arasındaki bağlantıya dair de çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bunları Yörük halk inançlarından hareketle de örneklemek mümkün olmaktadır.

Kırklı konusu ile Al karısı, Al basması, Al ocağı bağlantısının izlerini Muğla ve çevresi Yörük halk inançlarından da takip edebiliyoruz.(26)

Mümkün olduğunca bedduadan kaçınılır. Yapılan bedduanın  yapan kişiye döneceğine inanılır.  Bu yüzden beddua edilmemeye çalış, Kişinin kendini denetleyemediği durumlarda eğer beddua etmek kaçınılmaz ise Allah belanı versin,

Halk tefekküründe esasen belayı anmak da güzel bir davranış olarak kabul görmez. ”Belayı anma, çağırmış olmayasın” denir. Adeta şer olanın kara olarak bilinenin anılması istenilmez, “ Bu inanç günün belirli zamanlarında daha bariz dikkati çeker. Akşamın dar vakti, günün geceye bağlandığı saatlerde olumsuz beddua özelliği olan sözlerden kaçınılır. Geceleri de  şeytan, cin ve hat da yılan türü sözlerden kaçınılır. Tahtaya vurulur “tu tu tu” yapılır. Kara iyelerin tok sesten kaçacakları inanç vardır.  Kanaatimizde bu inancın derinliklerinde tabu inancı bulunmaktadır. Bu özelliği halk sofizminin alkışlar dualar faslında da görmek mümkündür. Borçalı Karapapak Türklerinde Nigârî inançlı  yaşlı bir hanıma dünya nimetleri için dua ettiremezsiniz Allah´tan istenilecek dilekler dünyevi olmamalıdır , inancı hakimdir.(27)

Göçerliğin doğal bir sonucu olarak Yörük özlü sözlerinde at ve deve ağırlıklı olarak kendisini hissettirir.

“Ata binen nalını, mıhını arar.” “Ata binersen Allah´ı, attan inersen atı unutma.” “Ata da soy gerek, ite de.” “Ata dost gibi bakmalı, düşman gibi binmeli.” “Ata eyer gerek, eyere er gerek. “At, binicisini tanır.”  “At binenin, kılıç kuşananındır.”   “At binicisine göre eşinir.” “Yürük ata kamçı olmaz.”    “At olur meydan olmaz, meydan olur at olmaz.”  “ Dokuz  at bir kazığa bağlanmaz.”   “  Küheylan çöl içinde de belli olur.”

“Deve bir akçeye, deve bin akçeye.” “Deve boynuz ararken kulaktan olmuş.” “Deve, deve yerine çöker” Deve Kabe´ye gitmekle hacı olmaz. Devenin derisi  eşeğe yük olur.”, Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez.” Deveye burç gerek olursa boynunu uzatır.” Deveye "inişi mi seversin yokuşu mu?" demişler. "düze kıran mı girdi?" demiş. “Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.”  “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.” “Çobanın gönlü olursa keçeden sütü çıkarır.” “Çobanın gönlü olursa tekeden telemeyi çalar.” (28)

 

SONUÇ:

Batı siyasi oryantalizm çalışmaları Türklüğü oluşturan toplum kesimlerinden her defasında Türklüğün dışında yeni bir etnik kimlik oluşturma gayreti sürdürürken Yörük Türklerini de istismar etmeğe kakmaktan geri durmamıştır.

Arşiv belgeleri ve bunların deşifre edilmeleri Yürüklüğün farklı bir etnik kimlik olmayıp bir yaşam biçimine bir dönem için yer yer verilmiş bir isim oluğu gerçeğine açılık getirmiştir. Bizim bu konudaki çalışmalarımız halk inanmaları verilerinin de bu gerçeği teyit ettiğini göstermiş, alanla ilgili bilgi birimini artırmaya matuf olmuştur.

 

 

 

 

 

1.Bu çalışma büyük ölçüde Dr. Ali Abbas Çınar, Köstekli ´de Yürüklükten Muğla Sanayiciliğe Süleyman Mehmet Aytaş ve Ailesi, Muğla 2020 isimli eser esas alınarak hazırlanmıştır.

2.Dr. yasarkalafat@gmail.com Halkbilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi

3.Ali Abbas Çınar, age.

4.Ali Abbas Çınar, age.

5.Ali Abbas Çınar, age.

6.Ali Abbas Çınar,age.

7.Ali Abbas Çınar, age.

8.Yaşar Kalafat, “Ağrı Dağı ve  Çevresi Örnekleri ile Türk Kültürlü Halklarda  ‘Taş´ Kültü”, III. Uluslararası Ağrı Dağı ve Nuh´un Gemisi Sempozyumu (12-14 Ekim  2010 ,Ağrı)  Editör Oktay Belli) Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Yayınları, İstanbul, İstanbul 2011  s. 358-369

9.Yaşar Kalafat-Muhammed Avşar-Ahmet Turan, Türk Kültür Coğrafyanda Salur Halk  İnançları, Berkan Yayınları Ankara, 2017 s. 217

10.A. Yıldız, age.

11.Adem.Yaldız 1988. Yeniköy-Kötekli Halkbilim i Derlemeleri. Muğla: Muğla Ünv. Bitirme Çalışması.

12.Yaşar Kalafat, Azerbaycan-İran-Anadolu-Irak Halk İnançları Hattı Berikan Yayınları, Ankara, 2012 birçok yerinde

13.Ali Abbas Çınar, age.

14.Yaşar Kalafat, Azerbaycan-İran-Anadolu-Irak Halk İnançları Hattı Berikan Yayınları, Ankara, 2012

15.Adem. Yaldız, 1988. Yeniköy-Kötekli Halkbilimi Derlemeleri. Muğla: Muğla Ünv. Bitirme Çalışması.

16.Ali Abbas Çınar, age.

17.Ali Abbas Çınar, age.

18.Ali Abbas Çınar, age.

19.Ali Abbas Çınar, age.

20.Ali Abbas Çınar, age.

21.Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu´da Eski İnançlarının İzleri, Ankara 2010 Berikan Yayınevi, 6. Bsk.

22.Yaşar Kalafat, age.

23.Yaşar Kalafat, Türk Halk Tefekküründe Kurt 2, Türk Kültürlü Halklarda Karşılaştırmalı Halk İnançları, Berikan yayınevi, Ankara, 2009

24.Yaşar Kalafat, Azerbaycan-İran-Anadolu-Irak Halk İnançları Hattı Berikan Yayınevi, Ankara, 2012, s. 191 254, 276

25.Yaşar Kalafat, “Zaza Halk Kültüründe Kırk İnancının Yeri ve İçeriği, Yunus Zeyrek Armağanı, Ed. Minara Aliyeva Çınar, Astana Yayınları Ankara,  Kasım 2021,s. 255-266

26.Bülent Akın,Mitten Tasavvufa Alevi Ritüellerinin Sır Dili Kırklar, İstanbul 2020.

27.Yaşar Kalafat, Bakü Ceyhan Kültür Hattı/Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Avrasya  Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2000

28.Ali Abbas Çınar, age.