Dr. Yaşar KALAFAT


Kızıl/Al - Kızılbaş/Alevi ve Al Ruhu/Al Karısı/Al Basması/Al Ocağı Bağlantılarına Dair(*)

Al/kızıl´ı muhakkak Alevilik/Kızılbaşlıkla ilişkilendirmek tek doğru olan mıdır?


 

Ali Osman ABDURREZZAK(**)  - Yaşar KALAFAT(***)

 

Giriş

Bildiride; Kızıl/AlKızılbaş/AlevîAl Ruhu/Al KarısıAl Basması/Al Ocağı ilişkilendirmesi, mitoloji - halk inançları bağlamında ele alınmaktadır.

Bildirinin tezine göre; “Al”, renk sıfatı olmadan evvel, bir ruhu tanımlıyordu. Bu ruh/iye, “ak” ile “kara” iye özelliğini farklı nispette bir arada içeriyordu, diğer ruhlar gibi her iki özelliğin de sahibi idi. Sergilediği kontrolsüz gücü ile genelde zararlı idi. Sonra, panzehrin de, serumun da oluşması misali, ona karşı koruyucu da olabilen al ocakları oluştu. “Negatif”i “pozitif” yaparak onu ona karşı kullanma, al basmasına karşı kullanılmakla kalınmadı, bu keşiften sonra Türkiye Cumhuriyeti’nde olduğu gibi, al bayrak oluştu, Safevî Türk Devleti’nde olduğu gibi de al börk oluştu.

 

 /resimler/2022-2/11/1040195543984.jpg

 

Bu şer güç, giderek yaşamın;  doğum, evlilik ve ölüm dönemlerinde bir sembol oluşturdu ve Al yaşayan mitolojik bir obje oldu. Bu anlayış ve inanışa katılanlar, ilk Alevi toplumsal yapılanmasına isim oluşturdu.

Bildiri metninde, tezde belirtilmiş olan hususlardan; iye, ak iye ve kara iye tanımları inanç sisteminin genel yapısı içerisinde kısaca açıklanmakta, Al Ruhu/Al Karısı bu kapsamda özellikleri ile tanıtılmaktadır. Bu tanımlamada, Türk kültür coğrafyasından Türkistan,  Altaylar, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya’dan al/kızıl bağlantılı örneklemeler yapılmaktadır. Al Ruhu’nun kara iye özelliği, doğum döneminin ilk gününde kırk basma-basılma şeklinde görüldüğü için, bu kavramın “insanlar ve bitkilerin kırkı”, “insanlar ve hayvanların kırkı” kapsamında al/kızıl bağlantılı incelenip, doğum döneminde olduğu gibi, evlilik ve ölüm dönemlerinde de kırk basmasının görüldüğü örneklerle kısaca izah edilmektedir.  

Al Ruhu’nun, Al Ocağı oluşturmadan evvelki kara iye döneminde kırklı anne ve kırklı bebek’le olan ilişkisi, ondan korunma ve onun zararından kurtulma yöntemleri açıklanarak, Al/Kızıl Ruhu’nun, iyesinin fonksiyonel özellikleri açıklanmaktadır.

Al Karısı’nın insanlar tarafından yakalanıp esir edildiği dönem, safhaları ile birlikte tanımlanmaktadır. Bu bölümde insanoğlu ile Al Karısı arasında yaşanabilen evlilik, aile oluşturup çocuk edinebilme hali ele alınıp, o dönemle ilgili yapılmış tespitlerden çıkarılmış sonuçlar, al/kızıl bağlantılı açıklanmaktadır.

İnsanoğlu tarafından esir edilebilen Al Karısı/Al Ruhu, Al Ocağı’na dönüşme süreci ve Al Ocağı’nın Al Ruhu’nun zararına karşı koruyucu özelliği irdelenmektedir.

Al/Kızıl Ruhu’nun esaretten kurtulması sonucunda, tekrar kendi kara iyeler âlemine dönmesi ve onu bekleyen akıbete dair olan halk inanmaları açıklanmaktadır.

 

Al/Kızıl Rengin Türk Kültüründeki Al Ruhu İle İlişkisi

Al Karısı’nın Ak İye özelliğinin kapsayıcı bir güç unsuru olarak düşmana karşı kullanışı, Türk kültür tarihinin hemen her döneminde; bayraklarda, sancaklarda, flama ve börklerde, kofilerde, gelin tüllerinde yer alışı, örneklemelerle gösterilebilmektedir. Bu inanç kültürü resmiyet de kazanmıştı.

Kızıl’ın belirtilen özelliği ile resmî ideolojiye yansıyışının en bariz görüldüğü Türk devleti Safevîlerdir. (1) Safevîler zamanından beri Safevî kelimesi olumsuz bir anlam vermez, olumlu anlamda kullanılır. Safevî şahları kendilerine “Kızılbaş Şahı” derlerdi. Ülkeleri için de “Kızılbaş Devleti” tanımı yapılırdı. Bununla birlikte, kızıl renginin Safevî Türk Devleti döneminde resmî dinin bir tezahürü olarak çıkmış olması, bu rengin Türk inanç tarihindeki derinliğini yok saydırmaz. Anadolu Türkmen aşiretlerinin Kızılbaş inançlı olmayanların da renk kültürlerinde kızılın önemli bir yeri vardır.

  /resimler/2022-2/11/1041033390311.jpg   /resimler/2022-2/11/1041251046992.jpg

 

Mevcut verilerden yola çıkılarak, anılan sürekliliğin inanç sistemindeki yerinin, Şaman ayin börkünün kızıl/al oluşu ile ilişkilendirilebileceğini söyleyebiliyoruz.(2) Şamanın kutsama törenlerinde Şaman Babası ve Şaman adayının kafasında al/kırmızı ipek püsküllü olan ak başlıklar taktığı olurdu. Hal bu olunca, kızıl/al renk, döneminin yaygın inanç sisteminde de yerini alabilmişti.

Kızıl/al’ın birkaç bin yıllık tarihi bir derinliğe sahip olduğunu, Altaylar Türk kültür coğrafyasında yapılmış arkeolojik kazılardan ulaşılan verilerden de izah edilebileceği açıklanabilmektedir.(3) Dmitry Vasilyev, al/kızıl’ın mitolojik ilişkilendirmesini Kızıl Koç ile yapmakta, bulgulardaki ilk Kırgız bayrağı veya flamasının al/kırmızı renkli olduğunu açıklamaktadır.(4)

Al’ın bu özelliği, Türk kültürlü halkların halk inançlarında, doğum döneminde, kırklı anne ve kırklı bebeğin giysilerinde, evlilik dönemlerinde, keza gelinin giysilerindeki; kuşaktülkınaşal, gibi bazı özel giyim aksamlarında, murat almadan bu âlemden göçmüş kızların tabutlarına ve mezar taşlarına al/kızıl kurdele bağlanmasında görülebilmektedir.(5) Aynı zamanda, kutsal kabul edilen pir ağaçlara, ulu zatların mezar taşlarına al/kızıl kurdele bağlanmasında da görmek mümkün olmaktadır.

Türk kültür coğrafyasında, bilhassa Azerbaycan, Afganistan, Anadolu, Irak, Suriye, Balkanlar ve İran’da etnografyaya bu derece yansımış olması, Kızılbaş Türk aşiretlerinin yoğunluğu ile kısmen izah edilebilir.(6)

Al/Kızıl renk bir ruhun temsilcisi iken, bu temsiliyet sosyal hayatın her safhasında dostunu düşmanına karşı koruyordu. Bu koruma, batıni âlemden aldığı gücü zahiri âleme de yansıtabiliyordu ve devletlerin resmî ideolojilerine de sistemin bir parçası olarak yansımıştı.

Özetle; “al/kızıl rengi, Türklüğün İslâmiyet’teki, Müslümanlığa girmeden evvelki dinlerinde yaşamakta olan yeşil renkten önceki kutlu rengi idi” denilebilir.

Buradan hareketle, Alevilik/Kızılbaşlık inancının kök hücrelerine bakılarak onun Türklüğün millî inanç sistemindeki yeri açıklanabilir. Kelimenin etimolojisi araştırmacıyı mitolojik döneme götürebilir.

 /resimler/2022-2/11/1043060618518.jpg/resimler/2022-2/11/1043221087568.jpg

       

Al/kızıl’ı muhakkak Alevilik/Kızılbaşlıkla ilişkilendirmek tek doğru olan mıdır? Al/kızıl bir inanç sistemi ise sadece Eski Türk İnanç Sistemi ile bağlantılı mıdır? Şurası muhakkaktır ki, Alevilik Kızılbaşlık’tan tamamen farklı değildir ve bu inanç âleminin bir boyutu da al/kızıl rengidir. Bu renk inanç sisteminin simgesi iken, Türk kültürlü halkların tarihleri ile adeta yaşıttır. Varlığını günümüze kadar sürdürmüş ve Türk kültür coğrafyasında halk inançlarında yaşamaktadır.

Bu güçlü inanç, Alevilik-Kızılbaşlık inancına getirilen diğer izahlardan daha az kuvvetli değildir.

Al/kızıl renk ile geceleri örtünmek, birçok deniz canlısını geceleri canlılara karşı koruyucu özellik taşıdığı ispat edilmiştir. Diplomasiye “kırmızı çizgiler”in, uluslararası ilişkilere “kırmızı bülten”lerin girmiş olması, kızıl/al’ın evrensel boyutu ve tarihî köklerinin derinliğini göstermeye yetebilir.

Kızılbaşlık/Kızılbaşlılık terimini Osmanlılar, Safevî taraftarlarının bağlılıklarını tanımlamak için kullanmışlardır ve terim dinî bir terimdir. Kızılbaşlılık/Kızılbörklülük coğrafyası ile Yeşilbaşlılığın/Yeşil Sarıklılığın coğrafyaları tamamen farklı değildir. Zaman zaman taraflardan birisi dominant olmuştur. Kızılbaşlığın zaman zaman çıkıp batması tamamen yok olması anlamında değil, yeşilbaşlılığın hâkim, baskın duruma gelmesindendir.

Kızılbaşlık, resmî ideolojinin ismi olarak bilinirken de mahiyetini din anlayışının özünden alıyordu. Kızılbaşlık resmî yapılanmaya ad olurken, yapılanma “araç”tı.

Bu noktada, kızıl’ın inanç sistemindeki inanç boyutu, inanç derinliği önem kazanır. Sünni İslâm’daki “yeşil”in konumu da daha farklı değildir. Kızıl, kök hücrelerini Asya Türk coğrafyasından alıyordu. Yeşil ise Ortadoğu inanç coğrafyasının tezahür etmiş sembol rengi idi. Savaş, iki sembol renk ile ve fakat taşınıp getirilen inanç genleri ile yeni tanışılan dinin bir kısım genleri arasında idi. Taşınıp getirilenler genotiple taşınmışlardı. Gelinen coğrafyada tanışılan genler fenotip sonucu edinilmişlerdi.

 

 /resimler/2022-2/11/1044565044929.jpg

 

Yeşil’in temsil ettiği inanç ne kadar baskın olur ise olsun, inanç kültüründe yaşayan genler yaşamaya devam edecekler ve uygun buldukları ortamda bir şekilde tezahür edeceklerdir.

Yeşilin hâkimiyetine sokulmuş bir al/kızıl, yeşilleşmez. Zira fenotip, genotipi tamamen yok edemez. Al/kızıl sürecinden geçmemiş yeşil, sayısal, yasasal üstünlüğü ile dış yüzü yeşil, iç yüzü al/kızıl bir örtü oluşturur.

Osmanlı Türk Devleti’nin yıkılmasından yüz yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, Kızılbaşlığın/Aleviliğin hâlâ yaşaması genetik dili ile açıklanabilir

Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim ihtilafında İslâmî algılayış farklılığı izahımızda yer almamıştır.

Ahmed Yesevî’de, inanç kökeni farklılığına rağmen, inanç genlerinin yeni bir senteze ulaşmış halini görmek mümkündür.

Bizim irdelememiz ve karşılaştırmamız, inanç kurumlaşmaları itibariyle değildir. Biz Kızılbaşlık ve Sünni İslâm’ı, İslâmî inanç kurumlarına yüklenilen anlam itibariyle karşılaştırabilecek konumda değiliz. Biz, halk inançları-mitoloji bağlantılı ilişkilendirmeler yapmaya çalışıyoruz.

Sonuç

Alevilik ile Kızılbaşlığın aynı inanç yapısının farklı isimleri olduğunu, yaşayan halk inançları ile mitolojik döneme ışık tuttuğu döneme yapılan yolculukla doğrulamak mümkün olmaktadır.

Al Ruhu’nun, Alevilik inanç sistemi ile olan bağlantısı büyük ölçüde izah edilebilirken, sistemin içerisindeki yeri yeterince tespit edilememektedir.

Alevilik-Kızılbaşlığın Eski Türk İnanç Sistemi’ndeki yerine dair olan bulgular ak ve kara iyeler itibariyledir. Al/kızıl’ın Eski Türk İnanç Sistemi’nin sistematiğindeki yeri de mevcut bilgilerle yeterince tespit edilememektedir. Al/Kızıl Ruhu’nun fonksiyonları ve önemine dair edinimler mevcut olmasına rağmen henüz yeterli değildir.

Alevilik/Kızılbaşlık ismi bu olmasa da Şamanizm kadar kadim ve onun kadar Türk kültür coğrafyasında ve Türk kültürlü halkların halk inançlarında kök salmıştır. Türk inanç tarihinde ve inanç coğrafyasında halk inancı seviyesinde kalmayıp, farklı düzeylerde de olsa resmî inanç sisteminin bir unsuru da olabilmiştir.

Alevilik/Kızılbaşlığın kapsamında yer alan bir hayli halk inancı, günümüz Alevi/Kızılbaş inançlı olmayan diğer İslâm mezheplerinden Türk kesimin halk inançlarında bir şekilde yaşamaktadır. Bu tespit de Alevilik/Kızılbaşlığın Türk kültürlü halkların ortak inanç kültürleri ile Türk inanç kültürü tarihinin bir ürünü olduğunu göstermektedir.

Aleviliğin kaynaklandığı isimlendirmelere dair olan diğer görüşler ve izahlardan, Al/Kızıl Ruhu inanç sistematiğinin verileri daha zayıf değildir.

 

 

 

**Dr. Öğr. Üyesi, Kastamonu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, ali-37@hotmail.com

***Dr., Halk Bilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi, yasarkalafat@gmail.comwww.yasarkalafat.info

1.Şah İsmail tarafından 1501 yılında kurulmuş olan Safevî Devleti’nin asıl kurucu ve yönetici unsuru Kızılbaş Türk boylarıydı. Devlet, çoğu zaman bu topluluğun şerefine Kızılbaş Devleti diye isimlendirilmekteydi. (..) Şah İsmail’in ordusu başlıca olarak Türk Kızılbaş boylarının atlı birliklerinden oluşuyordu. (..) Yarı göçebe Kızılbaş beyleri, üst düzey bürokratlar, Şii din adamları ve diğer yerleşik feodaller toplumun hâkim sınıfını oluşturuyordu. (..) Safevî Devleti ve onu kuran ve geliştiren Kızılbaş oymaklarının şerefine “Kızılbaş Devleti”, Safevî padişahı ise “Kızılbaş Padişahı” diye tanımlanmaktadır.

Şah İsmail’in hâkimiyeti döneminde şeriata dayalı yaşam tarzına sahip olan geniş halk kitleleri üzerinde Caferî Fıkhı’na dayalı olan 12 İmam Şiiliği dinî ideoloji olarak ilan edilmiştir. Zamanla Safevî yönetimi Sünniliğe karşı olduğu gibi, resmî Şiilik anlayışı ile bağdaşmayan Heterodoks İslâmî akımlara ve birtakım tarikatlara karşı da mücadeleye başlamış, buna rağmen Safevî Devleti’nde resmî Şiilik anlayışının güçlü bir şekilde yerleşmesi uzun bir zaman almıştır. (Namıq Musalı, “Şah İsmail’in İdarî-Askerî ve İctimaî-İktisadî Politikaları Üzerine Bazı Notlar ve Değerlendirmeler”, Kaşmir (Mavi Orkide Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi), İlkbahar 2018, 5(14), s.1-46).

2.Una Havra, Altay Penteonu: Mitler, Ritüeller, İnançlar ve Tanrılar, İstanbul 2014, s. 394.

3.Dmitry Vasilyev, “Runik Yazıtı, Kırgız Hükümdarlarının Damgasını Taşıyan Uytag Dikili Taşı”, Altay Toplulukları Sempozyumu, Mesken-Aile ve Aile Değerleri (24-26 Temmuz 2017, İstanbul).

4.Dmitry Vasilyev, a.g.y.

5.Yaşar Kalafat, “Kırgızistan-Altay ve Batı Türkçelerinde Al/Kızıl Rengi”, Türk Halkbilimi İnanç Araştırmaları-IV Mitoloji, Berikan Yayınevi, Ankara 2018, s. 117-126.

6.Karamanlı Aşireti; Anadolu, Rumeli, Azerbaycan, Irak, Suriye ve Afganistan’ı yurt tutmuş, Anadolu’da beylik kurmuştur. Karamanlı/Qaramanlı Aşireti’nin önemli bir kısmı Şah İsmail ile birlikte İran’a göç etmiştir. Bu aşiretin bir bölümü de Hıristiyan olmuştur. Osmanlı devletine muhalefetleri üzerine Karamanlılar Balkanlara zorunlu iskân edilmişlerdir. II. Beyazıt tarafından Karamanlı Kızılbaş aşiretlerinin tamamı Rakka’ya sürülmüşlerdir. (Faruk Sümer, “Karamanoğulları”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Ankara 2001, c. 24, s. 454-460; Enver Çingizoğlu, “Qaramanlı Eli”, Soy Dergisi, Bakü/Azerbaycan [https://wikivisually.com/lang-az/wiki/Qaramanli_eli]).