Türk Kültürü ve Milliyetçilik

Türk Kültürü ve Milliyetçilik

Yayınlar 29.05.2019 00:00:00 0

Erol Güngör- Türk Kültürü ve Milliyetçilik
İrfan Matbaası 1975 İstanbul
Comte’un
Dinin yerine bilim hayali…

19.Yüzyıl Batı düşüncesi Hıristiyanlığın karşısına ilim denilen bir din oyuyordu. Bu yeni dinin, klasik dinlerden yegane farkı, Hıristiyanlığın dünyayı kurtaracağı inancı karşısında ilmin dünyayı kurtaracağına dair yeni biri îman doğdu. 19. Yüzyıl filozof sosyologlarından Auguste Comte, pozitivist bir dinin esaslarını kurmaya çalıştı. Cemiyete hakim olan din adamlarının yerine ilim adamlarının geçmesini hayal etti. Bir entelektüel reformla insanlara müspet ilim aşılanmalı, onların kafasından teolojik ve metafizik düşünceyi çıkarmalıydı. 160

Comte ve Durheim 19. Yüzyıl Batı düşüncesinde dine karşı takınılan tavın bakımından en tesirli iki örnek diye alıyoruz. Bu iki filozof sosyolog etkisiyle batılı bazı münevverlerde şu fikir hakim oldu: f) Din artık devrini tamamlamış bir sosyal müessesedir. Modern cemiyet klasik dinlerin tesirinden çıkmalı. Rasyonel düşünce hakim olmalı. Modern cemiyetin ahlâkı dine değil, ilme dayanmalıdır. Bu iki filozof düşüncelerinin modernleşme çabasındaki memleketleri için bir çeşit kalkınma programı teşkil edeceğini hiç düşünmemişlerdi. Fakat Avrupa’yı model almak isteyenler orada yaygın olan felsefi görüşleri de modern Avrupa’nın temel vasıflarından saydılar. 162

Batıcı Türk münevverlerinin gözünde ilmî ve teknolojik gelişme ile pozitivizmin ilim ahlâk telakkisi birbirinin tamamlayıcısı gibi görünmeye başladı. 162

Geçen yüzyılın başlarında ilim din haline, yani îman sistemi haline getiriliyordu. Comte, ilmin dünyayı sefaletten ve barbarlıktan kurtaracağına, insanların sarsılan dini inançlar yüzünden tatminsiz kalan manevî açlığına da cevap vereceğine inanıyordu. Sonraları onun rasyonelist dediği cemiyetler barbarlığın en müthiş örneklerini verdiler. İkin dünya harbi açlığı sefaleti son haddine çıkardı, manevî kıymetlerin çözülmesi sonunda Durkheim’ın sosyal çözülme (anomie) dediği bir hal salgın gibi yayıldı. Yıkılan manevî birliği yeniden kurmak üzere iki din doğdu. Faşizm ve komünizm. 163 Almanya’da Hitler, Rusya’da Stalin Tanrı mertebesine çıkarıldılar. Şahıslar putlaştırıldı. Çinde Mao putlaştırıldı. 164
İnsanların bugüne kadar hakikate yaklaşmak üzere geliştirdikleri en objektif ve üniversel sistem ilimdir. Fakat ilim ne din gibi irrasyonel (…………..) konularla uğraşır, ne de ilim adamları peygamberlik iddia ederler. İlim doğruluğu ve yanlışlığı araştırabilen hipotezlerle meşgul olur. Böyle bir ispat veya ret konusu olmayan innnançlarla değil. İlim adamları arasında dinsiz olanların da dindar olanların da bulunuşu gösteriyor ki ilim, insana inanç sistemi verecek mahiyette değildir. Bir ilim adamının Tanrıya ne inanması ne de inanmaması ilmin bir gereğidir. Filanca alimin dindarlığı Tanrının varlığını ispat etmeyeceği gibi, bir başkasının inanmaması da onun yokluğunu ispat etmez.
Şu halde müspet ilim sloganıyla dine karşı çıkan devrimciyle ilmin kutsal kitaplardan çıktığını söyleyen bir kimsenin muhakemeleri aynı seviyededir ve ikisi de yanlış düşünmektedir. Ancak bu iki düşünce ilim mantığı bakımından aynı olmakla beraber pratikte çok büyük farklar doğurmaktadır. Zira atom fiziğinin Kur’an’dan veya İncil’den çıktığını söyleyen dindar iki sistemi –din ve ilim- kendi kafasında tuttuğu için ilmî düşünceye engel olmadığı halde, Tanrı yerine maddî kuvvetleri koymaya çalışan bir devrimci milyonlarca insanın hürriyet ve saadetine zorla müdahale etmektedir. Devrimcinin burada yaptığı iş, bir Hıristiyanın bir Müslümanı zorla tanassur ettirmesi ………. veya bir Müslümanın bir Hıristiyanı zorla ihtida ettirmesi gibidir.

İngiliz filozofu Bertrand Russel bir tarihte tevkif edilerek hapisaneye gönderilir. Hatıralarında anlattığına göre, başgardiyan yeni gelen bu mahkûmun hüviyetini tespit ettikten sonra “hangi dindensin?” diye sorar. Filozof, “ben agnostikim” deyince fardiyan şu karşılığı verir. “Pekâlâ, nasıl olsa bütün dinler aynı kapıya çıkar.”

Dinin geçmişi insanlık tarihi kadar eski olduğuna göre, geleceği de yine insanlık kadar uzun ömürlü olacağa benziyor. İnsanların gelecekte dini inançlarını terk etmeleri için görünürde hiçbir sebep mevcut değildir. Aksine yer yüzünde insan cemiyeti bulundukça dinin de bulunacağı anlaşılıyor. 167.
Dinlerin bazen hürriyet ve kardeşlik duygularını geliştiren barışçı bir atmosfer yarattığı. Bazen de zulüm ve dehşet vasıtası olarak kullanıldığı görülmüştür. 168
Burada hadiseleri saymamızın sebebi, hoşnutsuzluk yaratması halinde bir dinin ortadan kalkmadığını, ancak yerine bir başka dine terk ettiğini veya karşısına rakip dinlerin çıktığını göstermektedir. 168
Bir dinin cenneti ancak başka bir dinin cenneti ile yer değiştiriyor. Sınıfsız bir cemiyet hayali bile kuvvetini buradan alıyor. 16

Dine inananlar kendilerinin üstünde Tanrıdan başka kuvvet görmezler; kendini Tanrılaştırmaya kalkanların karşısına ilk çıkacak olan dindir. Nitekim Nazi Almanya’sında üniversite basın ağzını açmadığı halde, hak ve hürriyetlerin müdafaasını tek başına kilise yapmıştı. Toplama kamplarında üniversite profesörü veya gazeteciye rastlanmıyordu, ama Katolik ve Protestan din adamları pek çoktu. 168

Dinin yerini tutmak üzere şimdiye kadar teklif edilen sistemlerden en kuvvetlisi ve belki de dinin eskiye nispetle zayıf duruma düşmesinin başlıca sebebi ilim olmuştur. İlim, her şeyden önce dinlerin bir çok sahada bilgi olarak ileri sürdükleri iddiaların (dünyanın ve canlıların yaratılışı, ilh.) hakikate uymadığın göstermiştir. Belki de ilmin bu meydan okuyuşu yüzündendir ki artık kutsal kitaplardaki birçok konu tamamen sembolik manâda yorumlanıyor. Dünya’da bir çok din vardır, bunların çoğu aynı zamanda doğru olmasına imkân yoktur. Fakat dünyada herkes modern üniversitelerde okutulsa, hattâ bunlara devamlı din düşmanlığı aşılansa yine de dinden vazgeçileceğini söyleyemeyiz. Tarihte bir çok cemiyetin ilimsiz yaşadığı görülmüştür, ama hiç birinin dinsiz yaşadığı görülmemiştir. 170
İlim duyu organlarımızla kavrayabileceğimiz bilgilerin, din ise sezgi veya vahiy yoluyla edinilen bilgilerin kaynağıdır. Şu halde ilim dine ait konuları kendisine konu edinirse ilim olmaktan çıkar. Bir dinin yerine başka bir sistem getirmek isteyenlerin yine de bir din getirmelerinin asıl sebebi işte budur. Russel, “Tanrı, ölümsüzlük ve hür irade doktrinlerini ilimle ispat etmek de, çürütmek de imkansızdı.” S.171
Bilhassa 19. Yüzyıl sonunda ilim ve teknolojinin süratle inkişafı karşısında insanlığın devamlı bir terakki hali yaşadığını sananlar, Avrupa medeniyetinin belirli bir dönem içindeki manzarasını üniversel bir hadise olarak görmüşlerdir. Onlara göre din devri geçmiş, sıra pozitif ilme gelmiştir. İnsanlar artık hayatlarını ilme göre düzenleyeceklerdir. Bu gidişte geriye dönüş bahis konusu olmayacağı için artık eskiden olduğu gibi dine kıymet verilmesi de imkânsızdır. Din yeni hayatla uzlaştığı ölçüde devam edecek, fakat sonunda mutlaka silinecektir. İşte ilericilik denen tutumun dayandığı görüş budur. 172
Dinin cemiyete uyduğu derecede yaşayacağı iddiasına gelince, bu söz de bize muhtevasız görünüyor. Cemiyet dediğimiz şey nedir ki din ona uyacaktır? S.173 Cemiyet, dinden, milliyetten maddi kültürden, kısacası sosyal kıymetlerden ve bunlara ait müesseselerden ayrı bir varlık mıdır?
Batı dünyasında insanlar geçen yüzyıldan beri dinin manevi değerlerini maddi değerlere feda eder görünüyorlar.
Dinde de, diğer sosyal organizasyonlarda olduğu gibi, kendini yenileme ve geliştirme hususiyeti vardır. Din bu uyuşmazlıklarda intibakı daima karşı taraftan beklemez veya kendisi uymak zorunda kalabilir. 175
Bazen dini bir kıymet dolayısıyla iktisadî organizasyonda ayarlama olabilir. İftar vakti paydos yapılması, Hırıstiyanların Pazar günü çalışmamaları, dini bayramların resmi tatil sayılması gibi. Bazen de dinin yeni durumlara intibak etmek üzere farklı bir yorum getirdiği haller oluyor. Askerin kış günü abdest alırken ayakların yıkayıp hasta olmasını önlemek üzere mest giyme usulünün (Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından) konması buna örnektir. 175 Son zamanlarda iktisadî kalkınmanın zarureti olarak görülen banka kredisi ve faiz karşısında da eskiye nispetle daha yumuşak bir tavır görülmektedir.
Dinin umumî hayat içindeki yeri kimler tarafından ve nasıl tayin edilebilir? Bir kelime ile lâiklik denilen prensibin manası nedir ve bu prensip Türkiye’de asıl işlemektedir?
Reformculuk bilhassa geri kalmış memleket münevverlerinin bir hastalığı olduğu için, bu tiplere bizde çok rastlanıyor.
177
Dinin her şeyden önce kendine mahsus bir otorite sistemi vardır ki bu sistem –dünyevî laik otoriteden farklıdır. Bir dinin mensupları ancak kendi otoritelerinden – din âlimleri, müftüler, tarikat büyükleri, ilh- gelen sese kulak verirler. Bunların dışında yapılan her teklif fuzuli müdahale manasına gelir. Kaldı ki bizde din reformcusu olmak isteyenlerin dindar oldukları bile şüphelidir. İbadet dilinin değişmesini, camilere sıra ve iskemle konmasını, cami içinde musiki icra edilmesini isteyenlerin hiç biride – tamamen serbest oldukları halde- böyle bir ibadeti şahsen yapmış değillerdir. Sureleri Türkçe okuyarak namaz kılan bir reform meraklısına rastlanmamıştır. <iskemle üzerinde namaz kılan da yoktur. Bir kimsenin sırf Müslümanlara iyilik yapmak maksadıyla böyle akıl verdiklerini kabul etsek bile, çabalarının bir netice vermeyeceğini belirtmeliyiz. Kaldı ki zamanımızda resmi din görevlileri dahi – laik hükümetin memurları oldukları için- halk nazarında nüfuz kazanamamışlardır. 177-178



Halk Biliminden Armağanlar 1

KUMUK HALK İNANMALARI 1

KALAFATLILAR VE HALK KÜLTÜRLERİ

Avrasya Bir Vakfı Genel Başkanı, Şaban Gülbahar'ın Azerbaycan Ant Televizyonu’na 17 Ocak 2021 Röportajı

Avrasya Bir Vakfı Genel Başkanı, Şaban Gülbahar'ın Azerbaycan Ant Televizyonu'na 27 Ocak 2021 Röportajı

Avrasya Bir Vakfı Genel Başkanı, Şaban Gülbahar'ın Azerbaycan Ant Televizyonu'na 20 Ocak 2021 Röportajı

Avrasya Bir Vakfı Başkanı Şaban Gülbahar'ın Azerbaycan Ant Tv Röportajı