Sorma-Bilme Dürtüsü ve Girişim Duygusu Nasıl Yok Ediliyor?

Sorma-Bilme Dürtüsü ve Girişim Duygusu Nasıl Yok Ediliyor?

TÜBA Yayınları 2.Baskı
M.Orhan Öztürk
Düşünce ve bilim dünyamızdaki kısırlığın ruhsal kökenlerini irdeleyen bir konuşma yapacağım..

2001 Ekiminde İstanbul’da yapılan Türk Psikiyatri kongresinde Prof. Erdal İnönü “Bilim ve kültür” konulu konuşmasında ülkemizde bilimin gelişmemiş oluşunun ilk sebebi olarak insanlarımızda merak eksikliğini belirtti. İnsanın olayları anlama merakı daha ilk çağlarda soru sormaya ve cevap aramaya yöneltmiştir. Bilme arzusu ve merak (tecessüs-curiosity) gerçekleri sezme ve algılama gücü ve yaratıcılık …
Püsküllüoğlu Sözlüğünde Tecessüs: 1.Belli etmeden kendisin ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma. 2. Merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı” olarak tanımlanıyor. Webster sözlüğünde curiosity “İlginç şeyleri bilmeye hevesli oluş, sorguculuk, araştırmaya ya da sormaya tutkunluk olarak tanımlanıyor. S.8

Yetiştirme yöntemlerimiz ve eğitim çocuktaki sorma-bilme dürtüsünün ve girişim duygusunun çok değişik yollardan etkili biçimde baskılanmasını, söndürülmesini amaçlamaktadır intibaı veriyor. Çocuğun soru sorma, öğrenme tutkusu, atılganlığı, kısacası dünyaya özgürce bakışı çeşitli korkutmalar, inanç aşılamaları, şakalar ve sınırlamalarla durdurulmaktadır. 31
Dinsel, yarı dinsel korkutmalar (Allah çarpar, cin çarpar, öcü, şeytan ve birçok ürkütücü soyut kavram çocuğun çevresinin çapını genişletmesine engel olur. Özellikle alışılmış mekanın dışına çıkmaya ya da yeni bir şeyi, yeri keşfetmeye karşı ürkütmeler. Çocuklar dar köy ya da kasaba içinde kendi eve çevresinin ya da mahallesinin dışına çıkışı bile tehlike olarak görür. 32

Bu ülkede çocuk biraz daha büyüyünce artık soru sormadan, düşünmeden öğrenen, anlamadan inanan bir kişi olmaktadır. Çağdaş eğitim, sorma-bilme dürtüsünü ve buna dayalı araştırıcılığı desteklemek, geliştirmek amacını gütmektedir. 33
Çocuklarımız, sorma-bilme tutkusunun, araştırıcılığının, kişiliğinin bir miktar kesilmesi-yani sünnet edilmesi-ile karşılaşarak yetişmektedir. 34
Sorma bilme dürtüsünün nasıl söndürüldüğü konularına yönelmezsek, araştırmacı azlığından yakınmaya devam edeceğiz demektir. 37
Osmanlılar Mısır’da 400 yıl kadar kalmışlar, piramitlerin tarihini, içindekileri sorgulayan tek bir Osmanlı çıkmadığını bildirmiş Prof. Dr. Tahsin Özgüç. Batılılar Anadolu’daki ören yerlerini bir yandan araştırıp bir yandan soyarken bu yerlerin tarihini Atatürk dönemine kadar hiç sorgulamamışız. İşin acı yanı 15.16.17.18. yüzyıllarda Avrupa’da neler olup bittiğini merak etmemişiz. Bu yüzden aydınlanma akımını, sanayi devrimini kaçırmışız. 12-13
Dilimize aktardığımız binlerce yabancı sözcüğün anlamı nedir? Ne olabilir diye araştırmıyoruz. Bilgiyi, teknolojiyi, kavramları olduğu gibi kopyalayarak alıyoruz. Ezberliyoruz. Anadilimize yansıtarak özümseyemiyoruz. Kopyacı, aktarmacı olmaktan kurtulamıyoruz.
Yeni bir şey öğrenmeye gerek duymama örnekleri çoğalır, çoğalır, sonunda da neden sormuyoruz, neden bilinmeyen şeylere ilgi duymuyoruz ve sözlüklerimizde sorma-bilme dürtüsünü “kendisini ilgilendirmeyen şeylere ilgi duymak” yani gereksiz yere burnunu sokmak olarak tanımlıyoruz. S.13
Merak eksikliğinin kaynaklarını incelememiz gerekir.

Girişim ve becerebilme; bu iki sözcük hayatta verilen bütün çabaları, başarıları ihtiva eden anlam yükleri taşırlar. 22

SORMA BİLME DÜRTÜSÜ
Elimde bir kitapçık var. 56 sayfa. Adı ilgimi çekti. Sorma-bilme Dürtüsü ve Girişim Duygusu Nasıl yok ediliyor? Prof. M.Orhan Öztürk yazmış. Türkiye Bilimler Akademisi yayınlamış.
Sayın Öztürk bir hatırasını naklediyor: “Erkek çocukların 4-8 yaşları arasında anestezisiz sünnet edildiklerini anlattım. İsveçli Borje Lofgren gözlerini faltaşı gibi açarak “Şimdi anlıyorum, Avrupalıların yüzlerce yıl Türklerden neden bu kadar korktuklarını” diyerek büyük bir şey keşfetmiş gibi bir yorum yapmıştı. Bilindiği gibi devşirme çocuklar sünnet edilirler, İslami terbiye ile eğitilirler ve yeniçeri ordusunda önemli görevlere yükselirlerdi.
Osmanlı dönemindeki Türk saldırganlığını yalnızca ruhçözümsel bir yorumla ele almak kuşkusuz yeterli olmaz. Yorumun tümden yabana atılamayacağını da düşünüyorum.” Sayfa 25
Bu Orhan Öztürk Psikiyatri Profesörü ve Türkiye Bilimler Akademisi Şeref Üyesi imiş. Arkadaş, Türk saldırganlığı ile neyi kast ediyor veya kimin ağzıyla konuşuyor? Bu beyefendi Tarsus Amerikan kolejinden mezun… Sonra İstanbul Tıp Fakültesi. Amerika’da ihtisas. Hacettepe, ODTÜ’de hoca. Tarsus Amerikan Kolejinde mi öğrenmiştir Türk Saldırganlığı deyimini? Misyoner okullarına bu derece göz yumulursa olacağı budur. Türkiye’de 20 yıla yakın zamandır bu meseleye olumlu bakmadığını bildiğim iktidar var ama misyoner okullarına ciddi bir satır atmak bir türlü akıllarına gelmiyor.
Yeri gelmişken,
Prof. Süleyman Hayri Bolay’ın bana anlattığı bir olayı burada sizlerle paylaşmalıyım:
Bolay hoca anlatıyor: “Erzurum’da bir sempozyuma katıldım. Sempozyum sonrası adet olduğu üzere tarihi yerleri gezmek üzere otobüslere bindik. Yanıma Mülkiye’den Prof. Sina Akşin düştü. Yolda bana Peygamberimizle ilgili öyle karmaşık, öyle az bilinen hususlarda sorular sordu ki hayret ettim. Bu soruları herkes soramaz, siz nerede edindiniz bu bilgileri dediğimde şunları söyledi: “Bize Robert Kolejde Batı klasikleri adı altında Hristiyanlığın üstün ve faziletli yanlarını, Müslümanlığın çelişkili, zayıf yanlarını öğrettiler. O zamandan beri aklımda çakılıp duruyordu bunlar. Bir fırsatını bulsam da birine sorsam diyordum.”
Bu iki hocamız da henüz hayattalar. İsteyenler açıp telefonu sorabilirler.
Nerede? İstanbul’da, Urumelihisarında, Amerikan Robert kolejinde.
Neyi? Müslümanlığın ve peygamberimizin kendilerince çelişkili yanlarını…
Başka: Hristiyanlığın faziletli ve üstün yanlarını… Neden hiçbir çocuk çıkıp da “bize, dinimiz kötüleniyor bu okulda” dememiş? Ve istihbaratımız neden uyumuş?
Şimdi Amerika Türkiye’ye meydan okuyor. Her türlü pisliği yapıyor.
Böylece bize koz veriyor. Bay Trump’un sağladığı gerginlikten istifade ile bu Amerikan belası Robert Kolej’den, Tarsus Amerikan kolejinden kurtulmanın zamanıdır.
Arş yiğitler vatan imdadına diyordu ya Namık Kemal Vatan Yahut Silistre’de.
Buyurun vatan imdadına. İlericisi, gericisi, solcusu, sağcısı, liberali, demokratı hep birlikte uğraşalım bu beladan kurtulmak için. Mangalda kül bırakmayan muhafazakârlık nutukları, milliyetçilik, ulusalcılık şarkıları karın doyurmuyor. Gelin iş yapalım.
Dahası var, diğer misyoner okullarını göz ardı etmeden, Robert Kolej zihniyeti güdümüne girdiğini Türk Aynştaynı Prof. Oktay Sinanoğlu’nun bana delilleriyle anlattığı Atatürkümüzün kurdurduğu Ankara’nın meşhur kolejini de bu işe dahil edelim.
Olağanüstü halden istifade ile, acele tarafından, yabancı okullardaki temel kültür derslerinin öğretmenlerini sadece devletin tayin edebileceğine, maaşlarının da devlet tarafından ödeneceğine dair Kanun Hükmünde Kararname çıkaralım. Oralara da en seçme öğretmenleri tayin edelim. Bir zamanlar Kıbrıs’a, Batı Trakya’ya gönderdiğimiz kahraman öğretmenlerimiz gibi. 17.01.2018