Türkiye’de sosyoloji kelimesinin ilk çağrıştırdığı isim nasıl ki Ziya Gökalp ise, sosyal bilim denildiğinde ilk akla gelen isim de Prof. Dr. Mümtaz Turhan’dır. Mümtaz Turhan, cumhuriyetin ilk yıllarında Avrupa’ya tahsil için gönderilen seçkin talebelerden birisidir. Farklı tarihlerde hem tecrübî psikolojide hem de sosyal psikolojide doktora yapan ve görev yaptığı İstanbul Üniversitesi Tecrübî Psikoloji Kürsüsü’nde pek çok talebe ve ilim adamı yetiştiren Prof. Dr. Mümtaz Turhan, “ilim ve “ilim zihniyeti”, “garplılaşma” gibi kavramları vuzuha kavuşturmasının ötesinde ilme dayalı bir kalkınmanın nasıl gerçekleşebileceğini modelleyen, Türkiye’nin kendisinden çok şey öğrendiği bir ilim adamıdır.
İLK GÖÇ
Mümtaz Turhan, 1908’de Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinin Horasan Köyünde (Horasan o tarihlerde Hasankale’ye bağlı bir köydür) dünyaya gelmiştir. 1916’da Erzurum’un Rus işgaline uğraması üzerine ailesi Kayseri’ye göç etmiştir. Aile, sırasıyla Aşkale, Şebinkarahisar, Sivas,Kayseri, Konya ve Karaman’a göç eder. Bu göçün belki de en önemli kazancı mümtaz Turhan’ın eğitim hayatının devam etmesini sağlamasıdır. Doğduğu bölgede kalsa, büyük ihtimalle eğitim hayatına devam edemeyecek olan Turhan, göç vesilesiyle eğitimine devam etme imkanı bulur.
Mümtaz Turhan 1924’de Kayseri Sultânîsi’nin (lise) ilk ve orta kısımlarını, 1927’de de Bursa Lisesi’nden naklen geldiği Ankara Lisesi’ni bitirdi. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne kayıt yaptırmış fakat bu sırada Milli Eğitim Bakanlığının açtığı sınavı kazanarak Yüksek öğrenim için Almanya’ya gitmiştir. 1928-35 yılları arasında toplam yedi yıl kaldığı Almanya’da önce Berlin Üniversitesi’nde psikoloji öğrenimi görmüş ve ardından Frankfurt Üniversitesi’nde yine psikoloji alanında doktora yapmıştır. Avrupa’da kaldığı yıllarda Milliyetçi aydınlardan olan Remzi Oğuz Arık ile tanışmış ve yakın bir dostluk kurmuştur. 1936’da Türkiye’ye dönmüş ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tecrübî Psikoloji Kürsüsü’ne asistan olmuştur. 1939’da doçent olan Turhan 1944’de bilimsel çalışma yapmak amacıyla İngiltere’ye gitmiş ve ikinci doktorasını Cambridge Üniversitesi’nde sosyal psikoloji alanında yapmıştır. Turhan 1950’de profesörlüğüne yükseltilmiş, 1949-51 yılları arasında Birleşmiş Milletler Sosyal Komisyonu’nda Türkiye temsilcisi olarak çalışmıştır. 1943’de Mevhibe hanımla evlenen ve iki kız babası olan Turhan, 1969’da yaşama veda etmiştir.
DENEYSEL PSİKOLOJİNİN KURUCUSU
Türkiye’de deneysel psikoloji çalışmalarını başlatan ve sosyal psikoloji alanında değerli çalışmalara imza atan Mümtaz Turhan, sosyalizmin ve komünizmin bir ütopyadan ibaret olduğunu ileri sürmüş ve son dönem milliyetçi aydınlar içerisinde yer almıştır. “Türkiye’nin ana davası, bir an evvel bir millet olma ve milli kültüre kavuşma davasıdır. Milliyetçilik bu hayati ana davanın gerçekleşmesinde ve hedefe erişilmesinde bir vasıtadır” diyen Turhan’a göre, Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ardından Türk milleti yeni bir devlet kurma asaletini göstermişse de milli kültür modern ihtiyaçlara cevap vermede yetersiz kalmaktadır ve bu kendiliğinden bertaraf olacak bir durum değildir. Bu yetersizliğin giderilmesi için yapılacak çalışmalar milliyetçilik bilinciyle, bilim ve ahlâk temeli üzerine yapılandırılmalıdır. Bu doğrultuda Turhan, milliyetçiliği de milletlerin var olabilmesi için zorunlu bir olgu olarak ele alarak bilimsel bir temele oturtmaya çalışmış ve bu bağlamda “bilimsel milliyetçilik” kavramını ileri sürmüştür. Ziya Gökalp’in de etkisiyle, “Kültür Değişmeleri” adlı eserinde “bilimsel milliyetçilik” kavramının içlemini, milli kalkınmanın olmazsa olmaz şartı olarak gördüğü “kültür” ve “medeniyet” olguları ile yapılandıran ve medeniyeti kültürün pratiğe yansımış somut hali olarak gören Turhan, bu pratiği bilimsel bir kavrayışla ele almış ve buna örnek olarak Batı medeniyetini göstererek “batılılaşma meselesini” ortaya atmıştır.
BATILILAŞMA NASIL?
Turhan’ın “batılılaşma” ile vurguladığı şey biçimsel, kültürel anlamda bir batılılaşmadan ziyade batılı ülkelerde olduğu gibi milli kültüre uygun bir bilimsel zihniyeti geliştirmektir ki, “batılılaşma” bu anlamda yöntemsel bir çerçevedir. Zira Turhan, II. Meşrutiyet döneminde gelişen ve bugün dahi etkisi devam eden, aşırı pozitivist ve materyalist zihniyetle şekillenen ve İslam’ı çağ dışı bir inanç olarak görerek Batı yaşam tarzını taklit eden, ona özenen ve de bunu bilimsel zihniyetmiş gibi lanse eden Batıcılık’ı reddetmiştir. Turhan’a göre, “medeni ileri bir millet demek, hakiki ilme, ilim zihniyetine ve bunlarla mücehhez (donanmış) olarak yetişmiş münevverlere (aydınlara) sahip cemiyet demektir.” Bu ifadeleriyle, milli kalkınmayı sağlayacak seçkin bilim insanları yetiştirilmesi gerektiğini vurgulayan ve “batılılaşmayı” bir milli eğitim davası olarak gören Turhan, II. Meşrutiyet döneminin meşhur eğitim bakanı Emrullah Efendi’nin milli kalkınma için tasarladığı milli seçkinci eğitim teorisini (Tuba Ağacı Nazariyesi) yeniden gündeme getirerek “elitler eğitimi”ni savunmuştur.EROL
GÜNGÖR, YILMAZ ÖZAKPINAR V.B.
Bu bağlamda, bir yönüyle muhafazakâr, bir yönüyle milliyetçi ve aynı zamanda batıcı, bilimsel tutumlara sahip modernist bir aydın portresi çizen Turhan’ın biricik hedefi Türk milli kalkınmasının gerçekleşmesi, Türk medeniyetinin güçlenmesi idi. Bu yolda ne milli kültürden vazgeçilebilirdi ne de batının bilimsel düşüncesi el tersiyle itilebilirdi. Bu sebeple milli kültüre dayalı bir bilim zihniyetinin geliştirilmesi memleket için elzem bir meseledir. Yılmaz Özakpınar’ın ifadesiyle; “Mümtaz Turhan büyük bir milliyetçiydi. Türk milletinin istikbalinin bağlı olduğu yeni bir insan tipiydi. Millete uluorta akıl öğretme yolunun bırakılmasını, milletin meselelerini, bilimsel araştırmalarla ve uzmanca çalışmalarla çözme yolunun açılmasını istiyordu.” Turhan, modernist milliyetçi Türk aydınının güçlü bir temsilcisi olarak, bu geleneği sürdürecek olan Erol Güngör’ün de aralarında bulunduğu birçok öğrenci yetiştirmiş ve düşünce ve eserleriyle pek çok bilim insanına ilham kaynağı olmuştur. Turhan’ın bütün kitap ve makalelerine bakıldığında ülkeyi yönetecek aydın kadrolara ve bilim adamlarına ne kadar önem verdiği görülmektedir. Türkiye’nin bu kadrolara sahip olmadığını ve bu kadroların oluşturulabilmesi için eğitime büyük önem vermenin gerekli olduğu üzerine yazılar yazarken, ülkenin kötü durumda olmasını, bilim adamı eksikliğine ve yönetici kadroların iyi yetişmemiş olmasına bağlamaktadır (Atmaca 2004:64). Bunun yanında ekonomik ve kültürel kalkınmanın sağlanabilmesi için iyi yetişmiş aydın kadroların oluşturulmasının zorunluluğunu vurgulamıştır.
“Garplılaşmanın Neresindeyiz?”adlı eserinde de Batılılaşmanın gerçekleşip gerçekleşmediğini sorgulamıştır. Batılılaşmanın tamamlanabilmesi için nelerin yapılması gerektiğini tartışmıştır. Batılılaşmaya ilişkin öne sürülen fikirleri eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmiştir.
Çok sayıda makale, telif ve çeviri eseri olan Turhan’ın Kitaplarından bazıları şunlardır: “Kültür Değişmeleri: Sosyal Psikoloji Bakamından Bir Tetkik”, “Maarifimizin Ana Davaları ve Bazı Hal Çareleri”, “Garblılaşma’nın Neresindeyiz?”, “Üniversite Problemi”, “Toprak Reformu ve Köy Kalkınması”, “Atatürk İlkeleri ve Kalkınma”.