Müspet Bilimin Öğretildiği İlk Vakıf Üniversitemiz
840’ta Uygur devleti sona erince Karahanlılar devleti kuruldu. Türkler, Abdülkerim Satuk Buğra Han döneminde, 930’lu yıllarda Müslüman oldular…Bu dönemde medreseler kuruldu. Farabî, İbnî Sînâ, Birûnî gibi Matematik, Astronomi, Geometri, Tabiiyat, Tıp, Felsefe, eğitim ve bilim tarihinde yer tutan tanınmış sîmalar yetişti. Balasagunlu Yusuf, Kaşgarlı Mahmut, Ahmet Yesevi gibi şahsiyetler de bu dönemde yetişti. Tabiiyat, felsefe alanlarında çok sayıda eser veren Birûnî (953-1972), bilimde gözlem ve deneye, verilere dayanılması gerektiğini söyleyerek en geçerli yöntemi ortaya atmış, araştırma ve öğrenmede taklit ve ezberciliğe, fikir taassubuna karşı çıkmıştır. Birûnî’ye göre bilgi sahibi olmak ve bilime hizmet etmek gerçek mutluluğu sağlar.
Karahanlı hükümdarlarının (Satuk Buğra, İlig, Yusuf Kadir, Arsan Hanlar) bilime değer verişi, ülkede bilimin gelişmesi ve bilim adamlarının çoğalması için ortam oluşturdu. Bilginler, sanatkârlar her taraftan gelip onların etrafında toplandı. Başkenti Semerkant olan Batı Karahanlı devletinin ünlü Hükümdarı Ebu İshak İbrahim’in 1065/66’da Semerkant’ta vakıf olarak kurduğu bir medresenin belgeleri var. Vakfiyede şunlar dikkati çekiyor: İnsanın ölümü ile yaptığı işler de sona erer, Bunun istisnası var, babası için dua edecek oğul, etkisini sürdürecek eser, insanlığın yararlanacağı bilimsel ürün vermek. “Bir de şu ayet var: Herkes yaptığı iyiliği kıyamet gününde önünde görecektir. Bu hükme dayanan hükümdarın “amellerinin sürüp gitmesi için” bir medrese yaptırmak istediği bildirilmektedir. Medresenin Fakih denen Hanefî bir müderrisi olacak, ayda 300 dirhem maaş verilecektir. Hanefi olması gereken öğrencilerin her birine 30 dirhemi geçmemek üzere ayda toplam 1500 dirhem burs verilecektir. Öğrencilerin maaşlarını dağıtana 50, Kur’an öğretmenine 100, Medresenin ve caminin kapılarını açıp kapatan, hasırlarını seren, tuvaletini temizleyen, mum ve kandilleri yakan iki hademesine ayda 50’şer dirhem verilecektir. y.akyüz a.ge.sayfa.22-23
Yazın içme suyunu soğutmak için 400 dirhemlik buz alınacaktır. Ramazan ayında misafirler, yolcular vs.ye et, ekmek almak için 3.350 dirhem, Kurban bayramında 100 dirhem tutarında sığır, koyun alınarak kesilecek, eti yoksullara dağıtılacaktır. 10 Muharremde elli yoksula elbise giydirilecek, yemekler için 1000 dirhem harcanacaktır. Vakfiyede, 47 dirhemin bir miskal saf altına eşit olduğu belirtilmektedir. Aynı dönemde Şiilerin de Darül İlim denen okullar kurdukları bilinmektedir.
HAFIZA KAYBI MI?
Yıl 1066, vakıf yoluyla müspet bilimlerin de öğretildiği medrese –üniversite- eğitiminin temeli atılmış. Vakfiyesinde insanlığın yararlanacağı bilimsel ürün vermenin öldükten sonra insana sevap kazandıracağı yazılmış… Farabi’yi , İbni Sina’yı, Birûnî’yi yetiştiren ortam hazırlanmış. Bilimde manevi bilimler, müspet bilimler diye ayrım gözetilmemiş. Hafıza kaybına uğramış olmalıyız ki önce bilimleri ayırmışız, sonra bilimi siyasetin emrine vermişiz. Müspet bilimlerle uğraşanlar Gazali tarafından küfürle suçlanmış. Bilim alanında Batı’nın ortaçağ karanlığı gibi zavallı duruma düşmüşüz. Vakıf yoluyla müspet bilimlerin öğretileceği üniversite kurulabileceğini 918 yıl sonra hatırlamışız. 20 Ekim 1984 İhsan Doğramacı Eğitim vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı, İhsan Doğramacı Bilim Araştırma Vakfı kararlarıyla BİLKENT üniversitesi kurulmuş.
MEDRESEDE MÜSPET BİLİM???
Medreseler çok yaygın ve güçlü örgün eğitim kurumları haline gelmiş, toplumu derinden etkilemiştir. Eğitim açısından tüm Osmanlı dönemine medrese dönemi denebilir. Ancak Osmanlı devletinin sonuna ve kapatılmalarına kadar (1924) kendilerini yenilemeye gitmemişlerdir. S.50 y.akyüz Eğitim öğretimin temel amacı dinîdir ve “âlim” denince esas olarak din bilgini anlaşılmaktadır. Müspet bilimlere ilgi, ferdî, istisnaî ve süreksizdir. Eğitim öğretim yöntemi nakilci (aktarmacı) ve ezbercidir. Eğitimde yenileşmelere, 1776’lardan itibaren önce askerî okullar açılarak girişilmiştir. Medrese, 1776’lardan sonra, kendisi dışında açılan askeri okullarda kısmen, sivil okullarda daha geniş ölçüde, etkisini sürdürmüştür. S.60 y.akyüz
BAĞDAT MEDRESELERİNDE Halife Memun ve Mansur, Türkistan medreselerinde ….
1300’lerden sonra İslam aleminde hangi bilgin
Suçlamanın belgesi…
Doktorlar bir hastayı tedavi etmeden teşhis için kafa yorarlar. Tamirciler bozulan araçta hangi parçanın niçin görev yapmadığını araştırırlar. Doğru teşhis konulduktan sonra tedaviye, tamire geçerler. Acaba Türk entelektüelleri bu manâda ne yapıyorlar? Sıkıntılarımızın temelinde bilimde geri kalışımız apaçık görüldüğü halde bu alana yoğunlaşıyorlar mı? Demokrasi, anayasa, gelirlerin hakça dağıtılması, hasta hizmetleri, parlar, yollar… İdealistler Türk dünyası, Tûran gibi hususları öne çıkarıyorlar. Peki öncelikler? Evimizin temeli su alırken salonun süslenmesi, mutfağın dolaplarını yenileme, kristal aynalar derdi hangi akla hizmettir?
Yüzyıl önce Koskoca Türk dünyası devletsiz kalma tehlikesiyle karşılaştı. Bugün devletimizi nasıl istikrarsızlaştırıyorlar görüyoruz. “Olsun varsın biz gene kurtuluruz” anlayışı ile nere kadar gideriz? İleriyi görenler feryat ederler, göremeyenler başına vururlarmış. Hazır mıyız başımıza vurmaya? Dökülecek kan ve göz yaşı, çiğnenecek ırz-namus, kaybedilecek vatan, hürriyet, bağımsızlık. Cuma namazı kılınmayacak hale gelinecek köyler, şehirler. Bunu bile göremeyen, düşünemeyen İslam türkücüleri.
Efendiler İslâm’ın, milliyetçiliğin, vatanseverliğin, ilericiliğin, devrimciliğin omuzlarımıza yüklediği öncelikli mesele: Bilimde çağı yakalamaktır. Diğer bütün meseleler bunu bağlı. Kendimizi boş hayallerle avutmayalım.